TÜRKİYE CANIM FEDA

TÜRKİYE CANIM FEDA


   
 
  DİNİ HİKAYELER

 Hz.Ömer (r.a.)'i Ağlatan Çocuk
Bir yaz günüydü. Ezan vakti yaklaşmıştı. Halife Hz.Ömer (r.a.) ağır ağır camiye gidiyordu. Bu sırada bir çocuğun süratli adımlarla yürüdüğünü gördü. Acaba çocuğun bir ihtiyacı mı vardı; bu telaşın sebebi neydi?

Halife Ömer (r.a.) çocuğu sordu:

- Yavrucuğum! Nedir bu telaşın, bir derdin mi var, niçin bu kadar hızlı gidiyorsun?

- Camiye gidiyorum, amcacığım, diye cevap verdi.

- Yavrucuğum! Daha senin yaşın küçük. Sana namaz farz değil. Niçin bu kadar telaşlanıyorsun?

Çocuk onu ayıplar gibi hayret dolu bakışlarla Halife'ye baktı ve şöyle dedi:

- Bu işin hiç küçüğü büyüğü olur mu? Hem bu yaşta namaza alışmazsam büyüğünce kılmak zor gelebilir.

Halife Hz.Ömer'i bir düşüncedir aldı. Gözleri buğulandı ve ağzından şu cümleler döküldü.

- Ey Rabbim! Bu çocuk ne akıllı, ne iyi bir çocuk. Büyüklerde bulunması gereken ruhu taşıyor.


 Kaptansız gemi olur mu ?

İmam-ı Azam Ebu Hanife'ye (rah) bir grup inkarcı insan gelmişti. Bunlar Allahu Teala'nın varlığını ve alemlerin yaratıcısı olduğunu inkar ediyorlardı. Bu meseleyi İmam-ı Azam'la tartışmak ve müslümanları şüpheye düşürmek istiyorlardı. Adamların niyet ve dertlerini bilen İmam-ı Azam (rah), söze şöyle başladı:

"Bu konuya girmeden önce size bir şey soracağım: Şu Dicle nehrinde bir gemi var. Başında bir kaptan, içinde bir yardımcı eleman yokken, kendi başına hareket ediyor, sahile yanaşıyor, içine yiyecek, içecek ve bir sürü malzeme dolduruyor; sonra kendi başına yol alıyor, gideceği yere gidiyor, bu yükleri orada boşaltıp geri dönüyor. Siz buna ne dersiniz ? Adamlar hep bir ağızdan:

"Bu olacak iş değil, böyle bir şey kesinlikle meydana gelemez. Kendi başına bir geminin bunları yaptığı nerede görülmüş?" dediler. O zaman İmam gereken cevabı verdi:

"Bir geminin tek başına bu işleri yapması imkansız olunca, üstüyle altıyla şu koca kainatın kendi başına kurulması, hareket etmesi, içinde bunca varlıkların yaşaması nasıl mümkün olur? Adamlar sustular, bu alemin ve kendilerinin sahipsiz olmayacağını fark ettiler. (1)

İmamın önünde müslüman oldular. (2)

Gökten gelen yardım

Hz. Enes (r.a) anlatıyor:

Hz. Peygamber'in (s.a.v) Ashabından Ebu Ma'lek diye birisi vardı. Bu zat, kendisi ve başkaları adına tüccarlık yapar; ticaret için uzak bölgelere giderdi. Kendisi, çok ibadet ehli ve takva sahibi güzel ahlaklı bir insandı. Yine bir gün ticaret için yola çıkmıştı. Önünü bir silahlı hırsız kesti; ona:

- Elinde ne varsa getir önüme koy, seni öldüreceğim! dedi. Ebu Ma'lek:

- İşte malım, al senin olsun; beni bırak dedi. Hırsız:

- Ben malı değil, seni öldürmek istiyorum, dedi. Ebu Ma'lek:

- Biraz müsaade et de dört rekat namaz kılayım, dedi. Hırsız:

- İstediğin kadar kıl, dedi.

Ebu Ma'lek, abdest aldı, sonra namaz kıldı; namazdan sonra ellerini açtı ve:

- Ey Yüce dost, ey Yüce Arşın sahibi her istediğini yapan Allahım! Kimsenin aksine bir şey yapamadığı izzet ve kudretinin hürmetine, kimsenin zulüm ve haksızlık görmediği saltanatının hürmetine, Arşını dolduran nurunun hürmetine şu hırsızın kötülüğünden beni korumanı istiyorum. Ey kendisinden yardım istenen Rabbim, bana yardım et.

Diye dua etti, bu duasını üç defa tekrarladı. O esnada bir atlı belirdi. Elinde demirden bir mızrak vardı, mızrağı atının iki kulağı arasına koymuş bir şekilde süratle hırsıza doğru yöneldi. Hırsız atlıyı görünce ona döndü, atlı elindeki mızrağı ile hırsıza bir vurdu, hırsız öldü. Atlı Ebu Ma'lek'e dönerek:

- Kalk, dedi. Ebu Ma'lek:

- Anam babam sana feda olsun, sen kimsin, bu gün Allah seninle bana yardım etti? diye sordu. Atlı:

- Ben dördüncü kat gökte bulunan bir meleğim. Sen ilk dua ettiğin zaman göğün kapılarının gıcırdayıp ses verdiğini işittim. İkinci kez dua yapınca gökte bulunan meleklerin feryadını işittim. Sonra üçüncü kez dua edince, bana: "Bu, skıntı içindeki bir kulun duasıdır." Dendi. Ben Yüce Allah'tan dua edene yardım ve hırsızı öldürmek için izin istedim. İzin verildi ve sana yardıma geldim." Dedi.

Hz. Enes (r.a) demiştir ki:

"Kim bir abdest alır, dört rekat namaz kılar ve bu dua ile Allah'tan bir şey isterse, sıkıntı içinde olsun olmasın, duası kabul edilir." (1)

Herşey onun (s.a.v) hürmetine

Yüce Allah, buyurur ki:

"Resûlüm Muhammed! Biz seni ancak alemlere bir rahmet olarak gönderdik." (1)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) anlatıyor:

"Allahu Teala, yasak ağaçtan yediğinden dolayı Âdemi Cennet'ten dünyaya indirdiği zaman, Adem (a.s) kusurunu anladı, affı için ağladı ve:

"Ya Rabbi! Beni Habibin/sevgilin Muhammed hatırına affeyle." Diye yalvardı. Allahu Teala:

"Ey Adem, sen benim habibim Muhammed'i nereden tanıyorsun?" diye sordu. Haz. Adem:

"Ya Rabbi! Sen beni Cennet'e yerleştirdiğin zaman Cennet'in her yerinde, Arş'ın üzerinde "Lâ ilâhe illallah Muhammedu'r-rasulullah" yazısını gördüm. İsmi senin isminle birlikte zikredilen ve her yere nakşedilen bu zatın senin katında çok kıymetli ve sevgili birisi olduğunu anladım. O sevgili kulunun hatırına beni affetmeni istiyorum." dedi. Allahu Teala:

"Ey Adem, doğru söyledin; o, bana halkın en sevimlisidir. O senin evlatlarından birisidir. Peygamberlerin sonuncusudur. Eğer onu yaratmasaydım seni de yaratmazdım. Seni onun hatırına affettim." buyurdu. (2)

Kıyamet için ne hazırladın ?

Hz. Enes (r.a) anlatıyor: Medine dışında çölde yaşayan birisi Hz. Peygamber'e (s.a.v) geldi ve:

"Ey Allah'ın Resûlü! Kıyamet ne zaman kopacaktır?" diye sordu. Efendimiz (s.a.v):

"Hay yazık sana, sen kıyamet için ne hazırladın?" diye sordu. Adam:

"Öyle fazla bir ibadet ve taatim yoktur, fakat ben Allah ve Resûlünü seviyorum" diye cevap verdi.
O zaman Efendimiz (s.a.v):

"Sen sevdiklerinle beraber olacaksın" buyurdu. Oradakiler:

"Biz de onun gibiyiz, bize de aynı müjde var mı?" diye sordular. Efendimiz (s.a.v):

"Evet" buyurdu.

O gün bu müjdeye o kadar çok sevindik ki, daha önce böyle hiç sevinmemiştik. (1)

Biz, elimizde vakit varken o günde geçerli olan bir sermaye biriktirmeye bakalım. Yüce Rabbimiz:

"O gün mal ve evlatlar sahibine fayda vermez. Fayda verecek tek şey kalb-i selimdir." (2) buyuruyor.

Kalb-i selim, Yüce Rabbini tanımış, O'nunla huzur bulmuş kalptir.

Allahu Teala'dan kalb-i selim isteriz .


Kıyamette İlk Sorgu Üç Kişiye
Ebû Hüreyre radıyallahü anh'den anlatılır:

Resûlüllah aleyhisselâm şöyle buyurdu:

Kıyamet gününde üç kişi ilk olarak sorguya çekilir:

Birincisi, cihad esnasında ölen kimsedir ki, Allah'ın huzuruna getirilir ve Allah, kendisine verilmiş olan nimetleri önüne serer. O da, bunlara nail olduğunu itiraf eder.

Bunun üzerine Allah kendisine:

Bu mazhar olduğun nimetler içerisinde ne yaptın? diye sorar.

O da:

Senin yolunda şehîd oluncaya kadar savaştım, cevabını verir.

Allahü Teâlâ:

Yalan söylüyorsun; sen «yiğit» desinler diye savaştın ve sana «yiğit» dediler de, der. Sonra meleklerin kendisini almalarını emreder ve yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılır.

İkincisi, ilim tahsil edip başkasına da öğreten ve Kur'ân okuyan kimsedir ki, bu da Allah’ın huzuruna getirilir ve Allah kendisine verilmiş olan nimetleri bir bir sayar ve önüne serer. O da bunları tasdik eder.

Ve Allah kendisine:

Bu eriştiğin nimetler içerisinde ne yaptın? diye sorar.

O da:

İlim tahsil ettim, ilmi başkasına öğrettim ve senin rızan için Kur’ân okudum, diye karşılık verir.

Allah kendisine:

Yalan söylüyorsun, sen ilmi, «alim» desinler diye öğrendin. Kur'ân'ı da «güzel Kur'ân okuyan kişi» desinler diye okudun. Ve sana böyle dediler de, der. Sonra meleklere kendisini almalarını emreder ve yüz üstü sürüklendirilerek cehenneme atılır.

Üçüncüsü de, Allah'ın kendisine bolluk verdiği, malların her çeşidini ihsan ettiği kimsedir ki, Allah'ın huzuruna getirilir ve Allah kendisine verilen nimetleri karşısına çıkarır. O da bütün bunların kendisine verildiğini kabul eder ve Allah sorar:

Şu nail olduğun nimetlerle ne yaptın? der.

O da:

Verilmesini istediğin ne kadar yer varsa, hep o yerlerde ve o yolda dağıttım, diye cevap verir,

Allahü Teâlâ:

Yalan söylüyorsun. Sen bütün bunları kendine «ne cömerd adam!» dedirtmek için yaptın. Ve sana böyle dediler de, der. Sonra meleklere onu almalarını emreder. Ve yüz üstü sürüklendirilerek cehenneme atılır.

 Kabir azabına iki sebep
İbni Abbas radıyallahu anh'ın şöyle anlattığı rivayet edildi: Peygamber aleyhisselâm iki kabre rastladı ve şöyle buyurdu: Bu kabirlerdeki iki kişi insanlarca mühimsenmeyen bir suçtan azap görüyorlar. Biri bevlettikten (idrarını yaptıktan) sonra korunmadığı ve dikkatsiz davranıp, pislikten kaçınmadığı için; diğeri de koğuculıık yaparken, insanların arasını bozduğu için azap görüyor. Sonra Peygamber aleyhisselâm yaş bir dal alarak ikiye ayırdı ve birer parçasını bu kabirlere dikti. (Etrafında bulunanlar):

- Ey Allah'ın Resulü, bunu neye böyle yaptın? diye sordular. Peygamber aleyhisselâm da:

- Yaş kaldıkları müddetçe azaplarının azaltılacağını ümid ettiğim için böyle yaptım, buyurdu.
GİRİŞ
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
BÜYÜK İSLÂM İLMİHALİ
 

KURÂN-I KERİM DİNLE

NAMAZ VAKİTLERİ
 

ZİYARETÇİ DEFTERİ
 

 
Bugün 14 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol